Yüreklerinde taşıdıkları umutlarla esarete gittiler. Arkalarında bıraktıkları, yaşamak için tek nedenleri oldu. Savaşta ve esarette yaşadıkları öğlesine zordu ki... Kayıp kıtalarda, yitik ruhlar olarak gezindiler. Zaman denen perdeye, birer gölge olarak düştüler. Uzağa, öylesine uzağa gittiler ki- dönüş yolu, düşlerine bile sığmadı.
"Zihni yine esrik duygular, kayıp ruhlarla ilgili hatıralarla doluydu. Ayaklarından, kollarından güçlükle sürüklenen askerler, açılmış çukurlara özensizce atılıp üzerleri kapatılıyordu, Şimdi durduğu kuyunun başında kanını donduran bu hoyratlığı, bozkırın insanı uyuşturan ayazını düşünüyordu. Bir ara kuyuya inip kesik kollar bacaklar üzerinde yürümeye başladı. Birbirine karışmış elleri, kolları izledi. Donmuş gözleriyle kendine bakan askerin gözlerini kapatmak istedi. Askerin donmuş, buz kristaline dönmüş kirpiklerine dokununca içi ürperdi. Rus topçusunun gülleleriyle kopmuş uzuvlar donmuş, kan damarda buz, topaklarına dönmüştü."
Sarıkamış’tan Bolşevik Devrimi’ne, 1915-1918 yılları arasında geçen olaylar. Türkiye tarihinin en trajik dönemlerinden biri. Bu olayları odağına alan üçlemenin ilk kitabı Kayıp Ruhlar Atlası.
Hikâye, 1915-16 yıllarında geçiyor. Sarıkamış’tan Nargin Adası ve Sibirya’ya uzanan olaylarda çocuk denecek askerlerin hikâyeleri okuyanın yüreğine kurşun gibi çökecek. İnsan yitirdiği kadar aradığıdır.
şərhlər0
şərhlər